Kayıtlar

Mayıs, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ve hangisi bilmiyorum.

   Yirmi dört yaşımın son yarısı bitmek üzereyken hala ne yazı ne de eğitim kariyeri yapamamış olmam üzerinde düşünüp üzülmem gereken bir konu olmalı ama hiçbir şey hissetmiyorum. Farklı konularda, ardı ardına yenilgiler ve hayal kırıklıkları yaşamak sonunda aklımdaki ve kalbimdeki umutlarla birlikte endişeleri de götürdü.    Yarının ne getireceğini bilmediğim gibi ne götüreceğini de bilmiyorum. Şimdi hissettiklerim kaybolabilir, hayallerim değişebilir, enerjim tükenebilir ve belki de yarını hiç göremeyebilirim. Plan yapmayı severim, hayal kurmayı daha çok severim ama günübirlik yaşamaktan alıkoyamıyorum kendimi bugünlerde. Belki gelecekteki soğuk, karanlık belirsizliği şuanda üzerime parlayan güneşe sığınarak unutmaya çalışıyorum ya da görmezden geliyorum. Ya da gerçekten görmüyorum. Ve hangisi bilmiyorum.

Asıl olan ne?

"Hafif acılar konuşabilir ama, derin acılar dilsizdir."    Bu sözü bir Youtube videosu yorumunda gördüğümde durdum, hakkında konuştuklarımı düşündüm. Kabullenmediğim ya da affetmediğim pek bir şey yok; hatta aklıma hiçbir şey gelmedi. İyiyim, diye düşündüm ama... Ama burada ne olduğunu bilmediğim şeyin varlığını tekrar hissettim. Sözlere dökmek şöyle olsun kafamın içinde bile duyamadığım, canlandıramadığım şey. Bir acı mı? Açıkçası sanmıyorum.    Geçenlerde çok yakın bir arkadaşım, "İki tane sen var, sen asıl olanı dizginliyorsun." dedi. Ben bir olamadığımı zaten biliyordum ama asıl olan mı var? Yani ben o çokluğun toplamı değil miyim? O çokluk asıl olanı tutmak için mi? Asıl olan ne?     Yıllarca kendimi anlamak, kendimle tanışmak için içime dönük yaşadım; yardımcı olabilecek kitaplar okudum, başkalarıyla konuştum ve delirene kadar düşündüm. Birkaç defa bulduğumu sandım kendimi ama o versiyonum yürürlükten kalktı. Kendimi sürekli sorgulamam bana faydadan çok zarar

Sadece canı sıkılan bir kızdım.

    İçimde yakın zamana kadar gözümü ve kalbimi bağlayan bir yarım kalmışlığın burukluğu vardı. Bahsetmek istiyorum.    Aynı yerde olmamıza karşın üç yıl boyunca ne selamlaştık ne de birbirimizin yüzüne baktık. Sonra bir gün yan yana geldik ve birbirinden çok farklı bu iki ruh bir şekilde o ilk an bağlandı. Aşk ya da nefret değildi bağın özü. Etrafımda gergin gergin dolanıp hakkımda sık sık soru soruyordu; ne giydiğini ne sorduğunu hatırlamıyorum ama yüzünün hali hala gözümün önünde. İlgisinin farkındaydım ama ondan ilgi görmeyi kabullenememiştim. Çok yakışıklı, akıllı, başarılı olduğundan değil; gözün gördüğü ve görmediği her şekilde farklı olduğumuzdan ve başkalarının farklılıklarını anlayışla karşılayacak olgunluğa sahip olmayışımızdan.    Bir yıl kadar sürekli beraberdik, günün yarısından fazlasını yan yana geçiriyorduk. Çok konuştuk ama emin bir şekilde söyleyebilirim ki söylediklerimin hiçbirini kafasındaki figürüme layık görmediği için dikkate almadı. Gitmedi de. Gözünde hayal k

Ben de beynimin boğazına parmağımı sokmaya başladım.

   Kurgu yazmak istiyorum. Yazamıyorum. Bazen yazmak için içimde yeterince hikaye, kelime ya da duygu birikmemiş gibi hissediyorum; bazense içimde o kadar uzun zamandır sıkışıp kaldılar ki çürümeye başladılar ve artık işlevsizler, sadece beni zehirliyorlar gibi geliyor.    Mide bir şeyi sindiremediğinde sancılanır, atabileceği bir şeyse de atar yani kusarız. Beyin de kusar. Parmağını boğazına soktuğunda kusmak bazı durumlarda çok yardımcı olur ama bunu çok sık yapmak midenin besini içinde tutmasını zorlaştırır. Ben de beynimin boğazına parmağımı sokmaya başladım, rahatlamak için. İlk zamanlar  benim için faydalıydı, işe yarıyordu. Sonra eskisi kadar etkili olmamaya başladı daha da sonra beynim içerde bir şeyleri tutmakta zorlandı. Ve ben istediğim gibi uzun bir kurgu yazmak için gerekli olan uzun bir düşünme aşamasında takılıp kaldım. 

Pire deneyi gibi.

    Başım ağrıyor. Bu aralar çok fazla kaldım kafamın içinde; çok fazla düşündüm, kurguladım. İzlediğim bir dizide kendime yer açtım kafamda, bağlar kurdum. Kendimi ve sevdiğim karakterleri mutlu edecek şeyler kurguladım sonra istemsizce kötü, çok kötü şeyler oynama başladı içerde. Kontrolümün dışında. Alışkınım aslında, hep bozulur huzurlu hayallerim; içsel ve dışsal sebeplerden ötürü.    Neden kendi kedimi sabote ediyorum? Alışkanlık. Nereden alıştım? İstediklerini tam istedikleri şekilde  yapmama rağmen kusurlu görüldüğüm; hesap vakti geldiğinde aslında onların öyle bir şey söylememiş olduklarından, sorunun kendisi sadece ve sadece ben olduğumdan ve bu döngünün sürekli tekrar etmesinden dolayı kendimi sürekli en kötüsünü düşünürken buluyorum. Çünkü ne yaparsam yapayım iyi olmayacak, doğru olmayacak; ben hep beceremeyen olacağım. Pire deneyi gibi. Anlattıklarımı abartılı bulabilirsiniz ya da yeterli gelmeyebilir sizin için sebeplerim ama benim için yeterli. Kendimi bildim bileli yere