Yani ne kadar dökersem dökeyim aklım da kalbim de hafiflemedi.

    Kendimi bildim bileli yalnız yaşamak istedim. İyi ya da kötü her şeyden uzak. İşten döndüğümde tamamen yalnız kalabileceğim iki oda bir salon. Sade döşenmiş; kitaplarımı, bitkilerimi, gizli umutlarımı, pişmanlıklarımı, hayal kırıklıklarımı ve korkularımı uyum içinde yerleştirebileceğim küçük bir yer. Kimsenin gelmesini, görmesini, dokunmasını istemediğim ve parçam haline gelecek bir alan. Sonunda bu alanı buldum ve neredeyse tamamen yerleştim. Orada mutluyum, şimdi ise tatildeyim ve orayı özlüyorum.

   Yerleşme işi sandığımdan zor oldu. Evin eksiklerini tamamlamak fazlasıyla zaman ve para istiyormuş ama korkularımı ve gizli umutlarımı yerleştirmek çok daha zormuş. 

   Aklımdan ve kalbimden çıkarıp koyduğum her şeyin arkasından başka bir şey çıktı. Yani ne kadar dökersem dökeyim aklım da kalbim de hafiflemedi. İçimden çıkaracaklarım bitmedi derken evim doldu. Kendim ve kendiliğimle doldurduğum ev beni daha da kendime yoğunlaştırdı ama bu kendimi görmeme değil kendimle kör olmama neden oldu. Uzmanlardan aldığım yardıma sığınıp kendimle eskisi kadar ilgilenmemeye başladım. Ve körlüğün verdiği "Ben iyiyim, iyi idare ediyorum." düşünceleri ben ile kendim arasına amber kokulu kalın bir perde daha çekti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaşlanıyorum.

Mutlak sessizlik.

"Kadın olmak" hakkında herkesin fikri var.