Yaşlanıyorum.

    Yaşlanıyorum. Eskiden tabakta kaynayan çorbayı içerken annem, "Mideni yakacaksın, biraz soğusun. Sabırlı ol." derdi. Şimdi annemden 700 km uzakta elimde çorbam, dilim yanmış, çorbamın soğumasını bekliyorum.

   Sabahları kahvaltı yapmak istemediğimde, midem ağrıdığında, midem bulandığında süt içer ve kahveme süt katardım. Şimdilerde ise iki hafta önce arkadaşımla içtiğim kahvenin içindeki elli milim sütün sancısını tam beş gün çektim ve midemde su bile tutamadım.

   Herkesin morali bozulduğunda ya da kendini mutlu hissetmek için yaptığı yemekler vardır. Benimki kremalı tavuklu makarna. Amacım kendimi övmek değil ama çok lezzetli olur yaptığım, dışarda yediklerimizi aratmaz. Kremalı tavuklu makarnayı sadece midemi değil, içimdeki diğer boşlukları, beni korkutan boşlukları doldurmak için yedim yıllarca. Geçici de olsa işe yaradı. Artık onu da yiyemiyorum laktoz toleransımdaki düşüklükten ötürü. Alternatif tarifler yaratmaya çalışıyorum.

   Ardı ardına birkaç film izlediğim, hiç ara vermeden bir iki sezon bitirdiğim günler de geride kaldı. Bir bölüm dizi ya da bir filmi bile kafam kaldırmıyor bazen. Hatta sıklıkla film izlerken ara veriyorum. Duyguları sindirmem, aklımı dindirmem gerekiyor.

   Yakın arkadaşlarım, ailem ya da değer verdiğim herhangi bir insanın kendisine doğrudan ya da dolaylı bir şekilde zarar verecek karar aldığına veya davranışta bulunduğuna şahit olduğumda sinirlenirdim. Onların hayatlarına müdahale etmeyi kendime hak görür ve uzun uzun nasihatler verip başını şişirdim tabiri caizde. Şimdilerse ise daha olgunum sanırım. İnsanlara güvenimin artması ya da sevdiğim insanlara eskisi kadar değer vermiyor olmam değil sebebi çok karışmamamın insanlara. Sadece ... Bilmiyorum. O eski enerjim yok. İnsanların duygusal yüklerini kaldırmaya gücüm yok. Başkaları yerine endişelenmeye, tüm sorunlarını çözmeye mecalim yok. Ve tüm sorunları çözeceğime, her şeyin üstesinden geleceğime dair inancım yok. Sanmayın ki bu kötü bir şey. Değil. Sınırlarımı biliyorum, yetkinliğim ve becerilerim benim için daha net. En önemlisi de ruhum ve bedenim bunu kaldırabilecek mi diye tartıyorum. Huzurlu bir günde aklıma gelince keyfimi kaçıracak ya da kafama kara bulutlar toplayacaksa susuyorum. Karışmıyorum, yüklerini sırtlanmıyor ya da sorunlarını çözmeye, akıl vermeye çalışmıyorum artık. Hiç yapmıyor değilim ama çok azalttım. Azalttıkça uyumadan önceki kıvranmalarım da, huzurlu anlarımın sabotajcıları da azaldı. Bence etrafımdakilerde bundan memnun. Kimse ne yapması gerektiğinin söylenmesinden hoşlanmaz. Ve sık sık bir musibet bin nasihatten iyidir. Kişinin kendi öğrendiği en kalıcı olanıdır. Eklemek istiyorum, bu bilgiler sadece ağızdan aldıklarım değil dost kaybederek, kalp kırarak ve faydasız şekilde pişman olarak öğrendiklerim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mutlak sessizlik.

"Kadın olmak" hakkında herkesin fikri var.